okuYORUM

Bilgi paylaştıkça çoğalır

Kaleme aldıklarım

...

FAHRETTİN PAŞA (Ömer Fahreddin Türkkan)

1868 - 1948

Birçok önemli olayların başarılı olması ve tarih sayfalarına altın harflerle yazdırılmasında böylesine değerli şahsiyetlerin büyük pay sahibi olduğu muhakkaktır. Ecdadımızın bu başarılarını ve örnek hayatlarını okumak, anlamak böylece hakkındaki doğru bilgilere sahip olmak bizim için çok önemlidir. Bu nedenle konu ile ilgili yakın tarihimizin gerçeklerini doğru öğrenmek adına bu yazıyı yine siz değerli okuyucularla paylaşmak istedim.

 

MEDİNE MÜDAFİİ, TÜRK KUMUTANI, PEYGAMBER AŞIĞI, ÇÖL KAPLANI, EŞSİZ KAHRAMAN FAHRETTİN PAŞA’NIN HAYATI

 

Adı “Medine Müdafii” diye tarihe geçen Fahrettin Paşa, 1868 yılında Bulgaristan’ın Tuna boyunda, Rusçuk’ta doğmuştur. Asıl adı Ömer olan Fahrettin Paşa, Soyadı kanunundan sonra Türkkan soyadını almıştır. Babası Nizamı Cedit Ordusu’nda Topçu başı Ömer Ağa’nın oğlu, Tuna vilayeti Posta ve Telgraf Baş Müdürü Mehmed Nâhid Efendidir. Annesi Bâlî oğullarından Fatma Âdile Hanım’dır.

 

Ömer Fahrettin (Türkkan) Paşa, tahsiline Rusçuk ta başlar. 93 Harbi’nden sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a gelen Ömer Fahrettin Paşa, 1888’de Harp Okulunu birincilikle bitirerek Süvari Mülazımı (Teğmen) olur. 1891’de de Erkân-ı Harbiye’yi çok iyi dereceyle bitirip kurmay yüzbaşı olarak orduya katılır.

Ömer Fahrettin (Türkkan) Paşa, Erkânı Harbiye de ve Erzincan’da 4. Ordu da ve Türk-Rus sınırı tahdit (Hudut) komisyonunda, 1903’de Aza ve 1906’da Kaymakam (Yarbay) ve başkan olarak vazife görür. 

1908’de 4. Ordu Erkânı Harbiye Reisliği vekâletine getirilir.

1909’da İstanbul’da ve Ayvalık’ta Rum ayaklanmalarını tahkikle (Araştırmak) görevli Örfi İdare Mahkemeleri reisliklerini yapmış, sonra İstanbul’da 1. Nizamiye Fırkası (Tümeni) Erkânı Harp Reisliğine Tayin Edilmiştir. 1911-1912 Türk İtalyan Harbine de katılır.

 

Balkan Savaşı sırasında 31. Fırka Kumandanı olarak görev almış ve bu savaşta Çatalca savunmasındaki başarısıyla Edirne’nin geri alınmasında rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti 1914’te I. Dünya Savaşı’na girdiği vakit miralay (Alay Komutanı) rütbesiyle Dördüncü Ordu’ya bağlı 12. Kolordu komutanı olarak Musul’da bulunuyordu.

 

FAHRETTİN PAŞA’NIN ASKERLERİNE SESLENİŞİ

 

-“Evlatlarım!

Bir söz verdik. ′Kutsal şehri isyancılara vermeyeceğiz.′ diyerek, elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Ta ki son mermi, son er ve son kalana dek… Bu azim, bu kararlılık bize dayanma gücü verecektir. Bunu hiç unutmayın! Ümitsiz olmayınız.”

“Malumunuz olsun ki kahraman askerlerim İslam âleminin gözbebeği olan Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son nefsine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur.”

“Belki bizim bu gayretimiz diğerlerine de örnek olursa, her yerde ittifak etmiş düşmanlara, yedi düvele karşı koyarız!”

“Bakın, bayrağımıza iyi bakın. Herhangi bir bayrak değildir o. Şu an devletimizin düşen birçok kalesi var. Ele geçirilen birçok şehri var. Ama burası son kaledir.”

“Bu azim, bu kararlılık bize dayanma gücü verecektir. Bunu hiç unutmayın. Ümitsiz olmayınız. Gecenin sonu aydınlık, yokuşun sonu iniştir.”

“Memleketi silahsız terkeden bir asker, düşman da olsa, arkadan vurulamaz.”

“Bir Türk Generali, kendinden küçük rütbede bir İngiliz subayının odasına gitmez. Söyle ona, benimle bir işi varsa, buraya gelebilir!”

“Beş on baldırı çıplak için kaybedecek vaktimiz yok… İleri arkadaşlar!”

 

FAHRETTİN PAŞANINBAŞARILARI

 

ERMENİ AYAKLANMALARINI BASTIRMASI

25 Kasım 1914’te Tuğgeneralliğe yani eski Osmanlı rütbesiyle Mirliva lığa terfi ettirilir. 1915’te 12. Kolordu’daki vazifesinde iken buna ilâveten Dördüncü Ordu kumandan vekilliğine getirilir. Burada bir yandan tehcire tâbi tutulan Ermenileri yerleştirirken diğer yandan da Urfa, Zeytun, Haçin, Musadağı’nda ki Ermeni ayaklanmalarını bastırmıştır. Paşa, Daha önce de yani 1904’de Türk-Rus sınırında, Piyade Taburumuza baskınlar yapan Ermeni çetelerini, bir süvari bölüğü ile Rus topraklarından geçerek cevirmiş ve bunları yok etmiştir.

 

            ŞERİF HÜSEYİN İSYANI

Bu arada İngilizler’le anlaşan Mekke Şerifi Hüseyin’in isyana hazırlandığı haberinin alınması üzerine Fahrettin Paşa Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Paşa tarafından 28 Mayıs 1916’da Medine’ye gönderilir. Fahrettin Paşa 31 Mayıs’ta Medine’ye ulaşır ve Şerif Hüseyin’in birkaç gün içinde isyan edeceğini Cemal Paşa’ya bildirir. Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlatırlar. 5-6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırdılarsa da Fahrettin Paşa’nın aldığı kritik tedbirler sayesinde geri püskürtülürler. Başlangıçta âsilerin sayısı 50 bin, bütün Hicaz bölgesindeki Osmanlı askerinin sayısı ise 15 bin civarındaydı. Fahrettin Paşa hemen karşı harekâta başlayarak âsileri yenilgiye uğratır.[Buraya kadar “YENİ KÜTAHYA” Gazetesinin 13 Ocak 218 Cumartesi günkü 6178 Sayılı nüshanın 2. Sayfasında Günhannama Başlıklı köşede çıkmıştır]

         DÜŞMEYEN TEK KALE MEDİNE

 

Fahrettin Paşa, 15 Temmuz 1916’da yeni birliklerle takviye edilen Hicaz Seyyar Kuvvetler Komutanlığına tayin edilir. Bu arada âsiler, Mekke Valisi Galib Paşa’nın tedbirsizliği sayesinde 9 Haziran 1916’da genel saldırıya geçerek 16 Haziran’da Cidde’ye, 7 Temmuz’da Mekke’ye, 22 Eylül’de de Tâif’e girerler. Fahrettin Paşa’nın savunduğu Medine dışındaki hemen bütün büyük şehir merkezler âsilerin eline geçer. Bu nedenle âsilerin ele geçiremediği tek kale Medine şehri olmuştur. Bu sırada da Kanal Harekâtı’nın bütün şiddetiyle devam etmesi sebebiyle Hicaz’a asker gönderilemiyordu.

 

            MEDİNE ŞEHRİNİN MÜDAFAASI

            Fahrettin Paşa elinde bulunan son derece kısıtlı ve yetersiz imkânlarla Medine’yi iki yıl yedi ay boyunca müdafaa etti. Paşa, önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hattı oluşturmak için Aşar Boğazında bazı mevkileri âsilerden temizledi. 29 Ağustos 1916’da Medine çevresin de 100 kilometrelik bir emniyet şeridi oluşturur. Fahrettin Paşa, Medine’yi savunabilmek için İstanbul’dan devamlı takviye kuvveti istemesine rağmen Osmanlı hükümetinin bu isteklerine cevap verebilecek durumda olmadığını çok iyi bildiriyordu.

 

            FAHRETTİN PAŞA MEDİNE’Yİ NASIL SAVUNDU?

         Fahrettin Paşa, Medine Şehrini savunurken kendisi ve askerleri; çamurlu sulardan içtiler, hurma çekirdeklerinden ekmek yaptılar. Bunlardan da önemlisi çekirge yediler. Bu yüzden dirayetli, cesaretli ve zeki komutan Fahrettin Paşa, askeriyle birlikte sadece düşmanla değil, açlık, susuzluk ve kızgın çöl sıcağıyla da mücadele etmiştir. Böylece de İslam âleminin Peygamberi, Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi vesellem Efendimizin kabrinin bulunduğu bu mübarek Medine Şehrini canları pahasına koruyarak savunmuşlardır.

 

            KUTSAL EMANETLERİN İSTANBUL’A GÖNDERİLMESİ

            Osmanlı hükümeti tarafından Hicaz’ın kısmen boşaltılma kararı alması üzerine Fahrettin Paşa, herhangi bir yağmalamaya karşı Medine’de bulunan Hz. Peygamber’in mezarındaki mukaddes emanetlerin İstanbul’a nakledilmesini teklif eder. Osmanlı hükümeti Fahrettin Paşa’nın bu teklifini Sorumluluğun kendisinde olması şartıyla kabul eder. Bunun üzerine Fahrettin Paşa, bir komisyon kurar ve otuz parçadan oluşan mukaddes emanetleri tek tek kontrol ettirerek 2000 askerin koruması altında İstanbul’a gönderir.

Çölde dolaşan ve yağmacılıkla geçinen bedeviler, Şerif Hüseyin’in hilesi ve İngiliz paralarıyla kandırılarak Osmanlı Devleti aleyhine hareket ettikleri için Medine’yi Suriye’ye bağlayan demiryolunun korunması güçleşir. Meşhur İngiliz casusu Lawrence demiryolunu dolaşarak rayları dinamitlerle dağıttırıyordu. Her gün çölün ortasında çevre ile irtibatı kesilmiş bir kale durumuna düşen ve iaşesi de azalan Medine Şehri’nin tahliyesine karar verir. Bu karar üzerine önce yeni tayin edilmiş olan Mekke Emiri Şerif Haydar Paşa ailesiyle birlikte Medine’den ayrılır. Onları 3000-4000 kişilik yerli halk takip eder.

 

FAHRETTİN PAŞA’NIN“TÜRK BAYRAĞINI BEN KENDİ ELİMLE

 İNDİREMEM” DEMESİ

            Fahrettin Paşa, elinde kalan az sayıdaki kuvvetle hem çöl yolunu hem de Medine’yi müdafaaya devam eder. Fakat Hicaz demiryolunun Medine’ye yakın olan Tebük-Medâin arasındaki Müdevvere İstasyonu’nun düşman eline geçmesinden sonra Medine Kalesi isyancılar tarafından kuşatılır ve kale hiçbir yerden yardım alamaz duruma gelmiştir. Şehirde kalan halk ve asker arasında açlık ve hastalıklar hüküm sürmeye başlar. Fahrettin Paşa bu güç şartlara rağmen şehrin müdafaasını sürdürmüştür. Hatta kuşatmadan önce kaleyi tahliye etmesini teklif eden İstanbul hükümetine, “Medine Kalesi’nden Türk bayrağını ben kendi elimle indiremem, eğer mutlaka tahliye edecekseniz buraya başka bir kumandan gönderin” cevabını vermiştir. Fahrettin Paşa, “Takdîr-i ilâhî, rızayı peygamberi ve irâde-i padişahı şeref-müteallik oluncaya kadar Medine müdafaası devam edecektir” diyerek direniyordu.

 

            FAHRETTİN PAŞA HAZRETİ PEYGAMBERİN HUZURUNDA

            Fahrettin Paşa ve askerleri bir taraftan düşmanla, diğer taraftan açlık ve hastalıkla mücadele ederken Kanal Harekâtı kötü suçla bitmiş, Filistin elden çıkmış ve en yakın Osmanlı kuvvetleri Medine’den 1300 km. kadar uzakta kalmıştı. Osmanlı Devleti mağlûp olmuş ve 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştı. Anlaşmanın 16. maddesine göre teslim olması gereken Fahreddin Paşa buna yanaşmaz. Medinedekiler ise her yönden irtibat kesik olduğundan anlaşmadan haberdar değillerdi. Olup bitenleri telsiz vasıtasıyla takip eden Fahrettin Paşa, Kızıldeniz’de demirleyen bir İngiliz torpidosu mütareke şartlarını ve Medine’ye ait maddeyi kendisine bildirdiği halde buna cevap vermez. Ayrıca Babıâli’nin Mondros Mütarekesi’ni tebliğ etmek üzere Fahrettin Paşa, gönderdiği yüzbaşıyı hapsederek İstanbul’u da cevapsız bırakır. Bir yandan İngilizler, bir yandan Medine’yi kuşatmış olan Şerif Hüseyin’in kuvvetleri Medine’nin bir an önce teslim edilmesini istedilerse de Fahrettin Paşa bu isteklerine karşılık vermez. Babıâli İngilizlerin de baskısı üzerine bu defa padişahın imzasını taşıyan bir teslim emrini Adliye Nâzırı Haydar Molla ile Medine’ye gönderir. Fahrettin Paşa bu emri de dinlemez. Askerlerin çoğunun hasta olmasına, cephane, ilâç ve giyecek stoklarının bitmesine rağmen direnmeyi sürdürür. Ancak sonunda kendi subaylarının da baskısı ile teslim olmaya rıza gösterir.[Buraya kadar “YENİ KÜTAHYA” Gazetesinin 15 Ocak 218 Pazartesi günkü 6179 Sayılı nüshanın 2. Sayfasında Günhannama Başlıklı köşede çıkmıştır]

 

            ASLA TESLİM OLMAYAN KOMUTAN

            Kabul edilen teslim şartlarının başında, “Hicaz Seferi Kuvvetleri Komutanı Fahrettin Paşa vardır. “24 saat zarfında Hâşimî Kuvvetleri karargâhının misâfir-i hâssı olacaktır” ibaresinin yer almasına rağmen Fahrettin Paşa Ravza-i Mutahhara (Hazreti Peygamber Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi vesellem’in mezarından minberine kadar olan özel yer)yakınındaki bir medreseye giderek buradan bir yere gitmeyeceğini bildirir. Fakat kendisiyle görüşmeye gelen kumandan vekili Necib Bey ve etrafındakiler tarafından tutulup 10 Ocak 1919’da Hâşimî karargâhında hazırlanmış olan çadırına götürülür. Fahrettin Paşa kılıcını düşmana vermemekte direnmiş ve onu iki yıldan beri müdafaa ettiği Peygamberimizin mezarına takdim etmiştir. Şerif Abdullah’ın kuvvetleri antlaşma gereğince 13 Ocak 1919’da Medine’ye girer. Böylece Mondros Mütarekesinden yetmiş iki gün sonra Medine teslim edilmiş olur.

 

            TÜRK KAPLANI LAKABI

            Fahrettin Paşa’nın eşsiz kahramanlık örneği göstererek müthiş direnişiyle Medine’yi korkusuzca savunmasından ötürü İngilizler tarafından “Türk Kaplanı” diye adlandırılmıştır.

Fahrettin Paşa teslim alındıktan sonra 27 Ocak 1919’da Yanbo’ bir İngiliz destroyerine bindirilerek Mısır’a götürülür. Altı ay Kahire’de İngilizlerin Kasır-el-Nil kışlasında hapsedilen Fahrettin Paşa, 5 Ağustos 1919’da Malta’ya sürgün edilir. Paşa burada da 2 yıl 33 gün Fort Salvatore kışlasında hapsedilmiştir. Bu sırada, savaş suçlularını yargılamak üzere İtilaf Devletleri tarafından İstanbul'da kurulan “Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harbi”adı verilen mahkemece ölüme mahkûm edilir. Ancak Paşa Ankara hükümetinin gayretleriyle Malta’dan kurtulur. 8 Nisan 1921’de Tahliye edilen Fahrettin Paşa, İtalya, Almanya, Rusya yolu ile 2 Ağustos 1921’de Kars’ta Anavatana kavuşmuş ve 24 Eylül 1921’de Ankara’ya gelmiştir.

 

Fahrettin Paşa, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından Güney Cephesi'nde Fransız Ordusu'na karşı savaşan Türk kuvvetlerini birleştirmekle görevlendirilir. Fransızlarla Ankara Antlaşması'nın imzalanmasıyla güneyde savaş sona erince TBMM tarafından Kabil Büyükelçiliği'ne atanır. Burada 4 yıl (1922-1926) görev yapan Fahrettin Paşa, Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

1936 yılında Ferik (korgeneral) rütbesi ile ordudan emekli olan Fahrettin Ömer Paşa 22 Kasım 1948 tarihinde bir tren yolculuğu sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat etmiştir. Cenazesi, vasiyeti üzerine Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığına defnedilmiştir.

FAHRETTİN PAŞA TARAFINDAN İSTANBUL'A GÖNDERİLEN EMANETLER

- Hazreti Osman ibni Affan’ın ceylan derisine el yazması Kuran'ı,

- 5 adet eski el yazması Kuran ve 4 adet Kuran cüzleri (Ecza-yı Şerife),

- 5 adet Kuran kabı. Değerli taşlarla bezenmiş, altın kaplamalı,

- 1 Hilye-i Şerif. Gümüş çerçeveli, yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı, gümüşten güneş resimli Levha,

- 1 adet som altın üzerine pırlanta ile Kelime-i Şehadet yazılı levha.

- 7 adet tespih. Pırlantalı, incili, mercanlı veya amberli,

- 2 Rahle. Gümüş kaplama ve işlemeli,

- 1 Tuğra Sultan Abdülaziz Han’ın pırlantalı ve altın işlemeli tuğrası,

- 4 adet sancak başı ve 3 adet kılıç,

- 1 Kevkeb-i Dürri adlı 4 parça büyük elmas. 100, 80, 40 ve 20 krat ağırlığın da, Altın üzerine oturtulmuş, çevresi elmas ve yakutlarla bezenmiş,

- 14 adet Askı. Pırlanta ve zümrütlerle bezenmiş altın,

- 11 adet kandil askısı. Pırlanta, zümrüt, yakut ve incilerle bezenmiş, altın,

- 1 adet altın kandil. Değerli taşlarla bezenmiş,

- 1 adet altın kahve askısı,

- 7 adet altın şamdan. Değerli taşlarla bezenmiş, İkisi 1.55 metre boyunda ve 50 kilo ağırlığında. Her birinin üzerinde 2.680 pırlanta mevcut.

- 1 adet altın makas.

- 8 adet altın gülabdan, değerli taşlarla bezenmiş (gülsuyu kabı) ve 12 adet altın buhurdan (tütsülük).

- 2 adet çelenk, 10 adet yıldız çiçek, İğne, 1 yaprak Pırlanta, zümrüt, yakut ve incilerle bezenmiş hepsi altın,

- 1 adet pırlanta yüzük,

- Gerdanlık, Küpe, Bilezikler, Kemer ve Kemer Tası hepsi altın,

- Altın ve gümüş zincirler, değerli taşlarla bezenmiş altın mücevherat kutu ve çekmeceleri,

- Kütük’te 83 masada yazılı 84 karat ağırlığında inci taneleri, 15 parça zümrüt, 27 parça yakut ile 53 parça pırlanta ve elmas,

-Ayrıca 20 ayarlık 2 kilo 935 gram altın,

- 908 kilo 250 gram gümüş,

- 49 parça şal ve sırma işlemeli bir perde,

- Medine'de Sultan Mahmut ile Arif Hikmet Efendi ve diğer bazı kütüphanelerde bulunan değerli eserler de İstanbul’a gönderilmiştir.

 

Fahrettin Paşa tarafından İstanbul'a gönderilen bu emanetler’in bir kısmı Topkapı Sarayı Müzesinde sergilenmektedir.

Fah­ret­tin Paşa´nın Müdafaa sı­ra­sın­da gös­ter­di­ği inanç ve ve­fa­kâr­lık Peygamberimize olan say­gı­sı­nın ve bağ­lı­lı­ğı­nın en güzel ör­ne­ği­dir. Pey­gam­be­ri­mi­zin tür­be­si­ni kendi el­le­ri ile silip sü­pü­ren ve onu asla tes­lim et­me­ye­ce­ği­ni söy­le­yen Fah­ret­tin Paşayı tekrar rahmetle anar, bir başka yazıda buluşmak üzere hoşça kalın derim.

 

KAYNAKÇA:

 

- Naci Kâşif KICIMAN “Medine Müdafaası Yahut Hicaz Bizden Nasıl Ayrıldı” 1. Baskı, Sebil Yayınları No: 26, Yüksel Matbaası, 1971 İstanbul

- Galip Ata, Büyük Mecmua, Numara (Sayı): 14, Sayfa: 210-211, 30 Teşrinievvel (Ekim) Perşembe 1919,  Servetifünun Matbaası, İstanbul.[Buraya kadar “YENİ KÜTAHYA” Gazetesinin 156 Ocak 218 Salı günkü 6180 Sayılı nüshanın 2. Sayfasında Günhannama Başlıklı köşede çıkmıştır]

 

 

(Paylaşın)

...

MAKALELERİ LİSTELEYİN

Yapacağınız aramalarda büyük küçük harfler dikkate alınmaktadır.